Armand Sağ
Link
 

 

   
 

Dersim İsyanı mı?

Son aralar Tunceli'de gerçekleşen Dersim İsyanı yine gündemde. Her siyasi grup, her cemaat, her grup kendi yorumunu eklerken, asıl "neydi bu isyan" sorusu yanıtsız kalmaktadır. Dersim İsyanı nedir sorumuza gelmeden önce, bazı noktaları vurgulamak gerekiyor.

Türkiye'deki Alevi topluluğu gerçekten çok farklı ve özel bir gruptur. Türkmen Aleviler, Kürt kökenli Aleviler arasında bir çok fark olsa da, özellikle cumhuriyetçilik konusunda ayrılıklar ve çatışmalar yaşanmaktadır. Bazı Kürt kökenli Aleviler Atatürk düşmanı iken, yine başkaları hiç şüphesiz CHP yandaşı olarak tanıtırlar kendilerini. Bunun temelinde bir kaç hassas konu vardır, bu konulardan en tarihi olay ise Dersim İsyanı'dır.

Cumhuriyet döneminde merkezi bir sistem oluşturuldu, bunu bir çok insan 'Türkleştirmek' ile karıştırsa da, öyle birşey sözkonusu değildi. Merkezi bir sistem de, tüm vilayetler ve iller tek bir isimle anılır ve merkezde tek bir isim olarak bilinir. Örneğin Diyarbakır bu dönemlerde 'Kara Kale', 'Amed' ve 'Diyar-i Bekr' olarak üç, dört farklı isimle anılırdı. Bölgedeki Kürt aşiretler eski Asurca 'Amed' sözcüğü kullanırken yine başka gruplar o aynı şehri başka bir isim ile anardı. Böylece Osmanlı Arşivleri'nde bir çok zaman karışıklık yaşanmıştır, 'Amed' ve 'Diyar-i Bekr' sanki farklı şehirlermiş gibi görünürdü. Bu tarz olayları engellemek için cumhuriyet döneminde tek isim seçildi ve diğer isimler kullanılmaz hale getirildi. Bu bazı Kürtler tarafından 'Türkleştirme politikası' olarak tanımlasa da, bu tamamen yanlıştır lakin 'Diyar-i Bekr' (veya Diyarbakır) Türkçe değil Arapça'dır. Ayrıca eğer hedef türkleştirmek olsaydı, ilk olarak İstanbul (Rumca 'Eis Ten Polis'), Kayseri (Latince 'Caesarium'), Konya (Latince 'İkonium') ve Trabzon (Rumca 'Trebizonde') gibi isimler değiştirildi. Fakat bu hiç bir zaman yapılmadı, yapılmadığı gibi de buna yönelik hiç bir eylem de olmadı.

Diyarbakır, Tunceli gibi isimler resmi olarak seçilince aynı kentlerin 'Amed' ve 'Dersim' isimleri kullanılmaz hale getirildi. Bazı Atatürk karşıtı gruplar (aşırı sünni dinci gruplar olsun, laiklik karşıtı insanlar olsun, aşırı milliyetçi Kürt grupları olsun) bunu kullanarak insanları 'Cumhuriyet bizi zorla Türkleştirmek ve dinsizleştirmek istiyor' diyerek alevlendirmek istemişlerdir.

Bunlardan en önemlisi (şimdi güçlü olan Nur Cemaati kurucusu Said Nursi'nin eski öğrencilerinden) Şeyh Said idi. Kürt kökenli ve Nakşibendi din adamı olan Şeyh Said, laiklik istemediği için Atatürk'e karşı 1925 yılında ayaklanmaya başladı. Bu isyanda Şeyh Said 'Bir Türk öldürmek 70 gâvur öldürmekten daha üstün ve helaldır' diyerek isyanın özelliğini belli etmiştir. Ne yazık ki şimdi bazı gruplar sanki bu isyan daha çok dini nedenlerden değil de tamamen Kürt milliyetçilikten gelen nedenlerden dolayı kaynaklandığını iddia ederler.

Benzer manzaralar Alevi Zaza (veya Kürt) kökenli aşiret başı Seyit Rıza'nın 1937 yılında Atatürk ve cumhuriyet rejimine karşı bir kaç girişimiyle gerçekleşti. Bunlardan en önemlisi Jandarma Karakolu'nu basıp 33 jandarma askeri şehit etmesidir. Daha sonra 56 askere daha saldırıp onları (taburu ile beraber) şehit edinci, olay büyüdü. Olay Seyit'in İngiliz ve Fransız hükümetlerine mektup gönderip onlardan yardım istemesi ile daha da büyüdü. Mektubunda 'Kürdistan verimli topraktır, Anadolu gibi çürük değil. Bana yardım edin, ben de size çalışırım' gibi cümleler yazınca asıl hedefi bağımsız bir Kürdistan kurup İngiliz ve Fransız himayesinin altına girmek olduğu belliydi.

Bunun üzerinde Atatürk çok sert bir şekilde karşılık vermiştir. Daha önce 1925'lerde ve şimdi yine isyan eden Kürt aşiretleri bastırmak için binlerce aşiret üyesini Anadolu'nun farklı kentlerine göndermiştir. Böylece ağa-sistemi ve aşiret-sistemi bozguna uğrayacaktı. Geriye dönük olarak bakarsak, tüm aşiret üyeleri gaddarca katletmekten çok daha insancıl bir davranış olduğunu görebiliriz. Ayrıca Tunceli'de aşiretler bozulduktan sonra insanlar artık aşiret lideri veya ağaları dinlemeyi bıraktıkları da önemli bir noktadır. Lakin bugün Tunceli'de bir çok insan hümanist, solcu ve aydın takılır. Aşiret ve ağaların artık baskı uygulayamamasının bunda çok büyük bir payı vardır. Aşiretlerin var olduğu yerlerde (Hakkari, Diyarbakır vesaire) insanların hala cumhuriyete değil de aşiretlerine sadık olduklarını ve dolayısıyla gerici bir kültür yapısına kaldıklarını görmekteyiz.

Bazı aşırı Kürt milliyetçileri (aslında Kürt değil de Zaza kökenliler) bu olaylarda iskan edilen halkı ve isyanlarda ölenleri, masum katliam veya soykırım mağduru olarak göstermek istemektedirler. Şimdi aralarında mutlaka masum vardır ama tüm bu olayı öyle göstermek gerçeklere uymayan bir tablodur. Bu konu ile ilgili Hürriyet köşe yazarı Özdil daha geçen güzel bir yazı paylaşmıştır.[1]



Armand Sağ

21 mart 2012 (12 aralık 2013)

© Armand Sağ 2013

[1] Yılmaz Özdil, Dersim'e ne dersin?, Hürriyet Gazetesi: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19314080.asp (24 kasım 2011)

 

Copyright ElaDesign (disclaimer)